23 Ağustos 2019 Cuma

KORKUTELİ’NDE GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLER


Korkuteli Girişi
Korkuteli Antalya’nın yayla bölgelerinde bulunan ilçelerinden birisidir. Antalya’ya uzaklığı yaklaşık 60-63 km kadardır ve toplu taşıma araçlarıyla yaklaşık 45 dakika sürmektedir. Günümüzde geliş ve gidiş çift şerit yol ile ulaşım daha kolaydır.

Korkuteli’nin denizden yüksekliği merkezde 800 metre civarındadır ancak Korkuteli’ne varmadan Söğütcük yerleşim yerinin hemen öncesinde Tahtalı Beli’nin rakımı 950 m’dir.

Korkuteli Denizli-İzmir istikametine ve Fethiye’ye giden yol üzerinde olduğundan ziyaretçisi yıldan yıla artmaktadır. Ayrıca yayla bölgesinde olduğundan yazın Antalya’nın sıcaklarından bunalanların yaylak olarak kullandıkları bir yerdir.

Ziyaretçisi bol olmasına rağmen nereler gezilip görülebilir konusu biraz kısır kalmaktadır. İnternette kısa bir araştırmayla ancak birkaç yerden bahsedilmektedir. Bu konuda ilçenin yöneticilerine büyük iş düşmektedir.

Küçük bir araştırma ile Korkuteli tarihini sizler için özetleyelim. İlçenin tarihini 5 ana bölümde ele almak gerekiyor.

1- Pysidia dönemi

2-Roma-Doğu Roma dönemi

3-Selçuklular dönemi

4-Hamitoğulları ve Teke Beyliği dönemi

5-Osmanlılar dönemi

Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre İsinda adında bir yerleşim var ve Pysidialar döneminde kurulmuş ki bu dönem Hititler zamanıdır. Alaaddin Mahallesi’nde Pysidyalılara ait şehir kalıntıları vardır. Pysidya Hitit İmparatorluğuna bağlı, içişlerinde bağımsız bir devlet. Korkuteli’nin eski adı Istanaz diye bilinir ki bu isim de İsinda’dan geliyor ki İstanos, Istanaz gibi değişikliklere uğramış.

Pysidya’nın çevresinde bulunan kentler KOMABE (Garipçe), KRATOPOLİS (Kızılkaya), LEGOST (Büyükköy Yakası), POGLA (Çomaklı), SERGÜCİA (Bayat), TİMPRİANDA (İmrahor), VEBRE (Bozova), TERMESSOS (Güllükdağı) gibi isimlerle biliniyor. Günümüzdeki isimleri parantez içindedir ve şuan Termessos hariç Korkuteli’ne bağlı köylerdir.

İnternette yazanların bazıları Korkuteli’nin tarihiyle ilgili herhangi bir bilgi yok gibi ifadeler kullanmışlar ki bu doğru değildir. Burası Selçuklu Hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1207 yılında Doğu Roma’dan alınmıştır. Alaaddin Mahallesi isminin Sultan Alaaddin KEYKUBAT’a izafeten verildiği belirtilmektedir. Korkuteli ismi ise Şehzade Korkut’tan gelmektedir.
Alaaddin Camii-Korkuteli

Korkuteli’ne yolunuz düşerse keyifli saatler geçirebileceğiniz yerler elbette var. Örneklerimizi aşağıda sıralıyoruz:

1. Alaaddin Camii: Bu cami günümüzde restore edilmiş haldedir. Ancak kalıntılara bakılırsa daha büyük bir alanı işgal ettiği anlaşılıyor. Alaaddin Camisi’nin I. Keykubad tarafından yaptırıldığı, caminin yazıtında Kuyucu Murad Paşa tarafından tekrar yaptırıldığı söyleniyor.
Alaaddin Cami Minaresi

2. Alaaddin Medresesi: Eskiden imarethane olan bu yapı Hamitoğulları tarafından yaptırılmıştır. Taş Medrese veya Sinaneddin Medresesesi de denilmektedir. 
Sinaneddin Medresesi_Korkuteli
3. Yaren Dede Türbesi (Atatürk Orman Parkı Arkası): Selçuklular bu bölgeyi fethederken rivayetlere göre 5 büyük zat şehit düşmüş. Bunlardan birisi Yaren Dede. Diğerleri Kurtbaba, Ali Fahrettini Sağır, Ali Fahrettini Kebir ve Kureşy Baba’dır.

4. Kurtbaba Türbesi: İmrahor Mahallesi karşısında.

5. Ali Fahrettini Kebir: Büyükköy’de

6. Ali Fahrettini Sağır: Küçükköy’de

7. Kureyş Baba: Gümüşlü Mahallesi’nde.
Korkuteli Barajı

8. Korkuteli Barajı: Barajın etrafında seyir terasları vardır. Resim çektirmek ve barajı görmek için gidenler Oksijen deposu denilen bu bölgeden keyif alacaklardır. Konaklama için otel de vardır.

9. Şehitler Parkı: Sonradan yapılan bir parktır.Dinlenmek ve keyifli sohbetler yapabilirsiniz. Akşamlarsanız nefis yayla serinliğini alırsınız.

10. Su Tüneli: Eskiden Alaaddin mahallesine su sağlayan bir yapı iken günümüzde Korkuteli barajı altında kalmıştır.

11. Porsuyu Kalıntıları: Korkuteli Sülekler Mahallesi’ndedir.

12. Hamamlar: Kışla semtinde 3 adet hamam varmış. Kızılkahveler civarında kullanılmaz durumda bulunan bir hamam 1990 yılında restore edilmiş.
Selçuklu Hamamı-Korkuteli

13. Poğlak Antik Kenti: Korkuteli İlçesi, Çomaklı Köyü, Kaçarlar Höyük mevkiinde bulunan Poğlak Antik kenti, Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 19.02.2009 tarih ve 2940 sayılı kararı ile I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmiştir.
     Peki Korkuteli’nde ne mi yenilir? Antalya usulü güzel bir piyaz yemeyi asla unutmayın. Yanın da şiş köfte, üzerine tahinli kabak tatlısı. Meşhur yanıksı dondurmayı sakın unutmayın.
     Eğer merakınız var ise mantar üretim tesislerini de görebilirsiniz. Türkiye’nin mantar üretiminin yarısını Korkuteli karşılamaktadır. Ayvası, karyağdı armudu da meşhurdur. İyi tatiller dilerim…



Kaynak: https://antalya.ktb.gov.tr/TR-68088/tarihi.html

6 Ağustos 2019 Salı

KERVANSARAYLARA YOLUNUZ DÜŞTÜ MÜ?

İncir Han
 Yaz kış fark etmeden tarihi mekanları gezmeye devam ediyoruz. Anadolu Coğrafyası bu açıdan yeterince de zengin. İsterseniz Roma Dönemine ait eserleri, isterseniz Selçuklu Devleti’nden kalanları isterseniz de Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait olanları ve daha nicelerini görebilirsiniz. Sadece birazcık merak ve çocuklarımıza yaşadığımız toprakların önemini kavratmayı öncelik edinmemiz gerekiyor. 

  Unutmayalım tarih demek gelecek demektir. Romalılardan kalanların bizim geleceğimizle ne ilgisi var diyen varsa, yaşadığımız coğrafyanın neden önemli olduğunu araştırıp kurulan bağlantıları izlemeleri gerekir.
  Daha önce defalarca da tekrar ettiğim gibi tarihçi değilim. Ama tarihimizi merak ediyorum. Muhteşem Türk tarihine de hayranım. Türkler olmasa tarih yazılamazdı diyenlerdenim. Okuduğum inceleme, araştırma, bilimsel yayınlar, romanlar ve hikayeler bunu söylüyor.
  Nisan ayında Burdur’un Bucak ilçesinde bulunan iki Selçuklu Hanını görme şansımız oldu. Ana yola çok yakın olan İncir Han ve Susuz Han…
İncir Han'ın kapısı
   İncir Han Antalya-Burdur yolunun 5 km batısında, İncirdere Köyü’nde yer alıyor. Ziyaretiniz sırasında tarihe meydan okuduğunu göreceksiniz. 1339-1340 yıllarında Keykubat Bin Keyhusrev tarafından yaptırılmış. Hanın avlu kısmı tamamen tahrip olmasına rağmen, kışlık kısım denilen bölümü hala ayakta duruyor durmasına da tahrip olmaya da devam ediyor. Taşların arasından incir fidancıkları çıkmış. Tabi ki ismini bu fidancıklardan değil köyden alıyor.

  Taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiş bu esere işini bilen ellerin dokunması gerektiğini görünce anlayacaksınız. Çünkü muhteşem bir taş kapının ardından iç kısma geçildiğinde, çatının bazı yerlerinin yıkılmak üzere olduğunu görüyoruz. İsteyen herkes ziyaret edebilir. Hatta sahipsiz durumda.
  O yapının Selçuklu döneminin ihtişamının şahidi olduğunu bilmeyenler tarafından duvarlarını boyamışlar, iç kısımlarını kirletmişler, gereken değeri vermemişler. Devletimizin kurumlarının bu yapıya sahip çıkması gerektiği ortada.
  Ancak bu sahiplikten kastımız artık restorasyon diye inşaat ustalarını teslim edilmesi değil. İşini bilen kişilerce restorasyon son derece önemli. Bir de restorasyon elbette yeterli değil, yaşatılması da gerekiyor. 
SUSUZ KERVANSARAY
Susuz Kervansaray
   Bir diğer ziyaret yerimiz Susuz Kervanaray. Antalya-Bucak yolu üzerine sadece 2 km. Bu istikamette olanların mutlaka uğramalarını arzu ederim. Adını bulunduğu Susuz Köyü’nden alıyor. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhusrev döneminde, 1237-1246 yıllarında yapılmış. İnanın taş kapı ve kubbe muhteşem, eğer giderseniz hayran olacağınız garanti. Kaynaklar yapılan kazı çalışmalarında, Bizans dönemi seramik kap parçaları, 17. 18. Yüzyıllara tarihlenen lüleler, Roma Bizans dönemine ait ağırşaklar, II. Gıyaseddin Keyhusrev (1237-1246), II. İzzettin Keykavus ve III. Gıyaseddin Keyhusrev dönemlerine tarihlenen bakır sikkeler bulunduğunu söylüyor. Kazıda 3 adet Osmanlı sultanlarına ait gümüş akçe bulunması, buranın Selçuklu döneminden sonrada kullanıldığını gösteriyor.

  Avlu kısmı yok ama çatı kısmı onarılmış, kubbesi göz kamaştırıyor. Çevresi temizlenmiş. Hanın tanıtıcı levhası asılmış ancak bakımsızlıktan artık bir ağaca yaslayıvermişler. Onarım sonrasında hanın içinde ışıklandırma yapılmış, ancak yapılan ışıklandırmalar yerlerde yatıyordu. Hanın değerini bilmeyen bazı değersizler içeriyi kirletmişler. Boş şişeler, cam kırıkları her yerde…
Susuz Han Kapısı
   Ziyaretimiz sırasında bir çoban Susuz Han’ın bahçesinde keçi otlatıyordu. Bahçenin birçok yerinde hayvan pislikleri vardı.

  Bu tür yapılara sahip çıkılması için restorasyon yapılmalıdır diyoruz. Yapılınca da sahip çıkamıyoruz. Peki neden başaramıyoruz?
  Bunun nedeni en basit tabirle duyarsızlık. Basit bahaneler arkasına sığınmak. Tarihimize saygısızlık. Bu yapıları ayakta tutmak bu kadar zor mu?

  Biz elimizi kolumuz sallayarak gittik, herhangi bir ödeme yapmadan gördük, karşılaştıklarımız karşısında da üzüldük. Buralarda görevli istihdamı yapmak çok mu zor?
  O kurum bu kurum, onun yetkisi bunun yetkisi, biz karışamıyoruz, onların işi ve benzeri söylemlerin hepsi boş. İstenilirse çözülür…
  Bu mekanlar kendi giderini kendisi de karşılayabilir. Örneğin Susuz Han için 2-3 kişi yeterli. Giriş ücretini 3-5 lira yapsalar, yıl boyu elde edilen gelir bu kişilerin masrafını karşılar. Belediyesi, Valiliği, Kaymakamlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bir araya gelecekler ve sadece çözmek isteyecekler. Hepsi bu…
  Bu binalar masraflarını karşılamasa ne olur? Şimdiye kadar okuduğumuz, okuttuğumuz kitapların veremediğini bu yapıların görülmesi sağlayabilir. Gelin bunu bir düşünelim.

16 Nisan 2019 Salı

YUNUS EMRE DİYARI SANDIKLI’YA UĞRAMALISINIZ

   Sandıklı, Afyonkarahisar’ın tarihin her evresine şahitlik etmiş bir ilçesi. Yunus Emre’nin diyarı. Her ne kadar Anadolu’da birkaç yerde Yunus Emre mezarı olduğu bilinse de Yunus’un geçtiği topraklara ayak basmaya değer. “Ko beni yatayım, Şeyh eşiğinde, dönmesin şeyhimden yana döneyim.” diyen O değil mi? Yine Lamii (Çelebi,1472-1532) Nafahat Al-Uns tercümesinde "İki çayın birleştiği yerin kurbunda yatur" diye Yunus Emre'nin kabrini bildirmiştir. Gelmişken Tabduk Emre’ye ve Yunus Emre’ye mutlaka uğranmalıdır.
Yunus Emre Türbesi
    Sandıklı deyince Anadolu’da küçük bir ilçe akla gelebilir. Ancak tarihine göz atınca günümüze değin tarihin bütün aşamalarına şahit olmuş bir ilçeden bahsettiğimiz görülecektir. Kaynaklara göre Tunç ve Demir Devirlerine kadar uzanan kalıntıların bulunduğu not edilmiş. Hititler, Frigyalılar, Romalılar bu topraklarda yaşamışlar. 
    Sultan Alparslan 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nı kazandıktan sonra Anadolu’da pek çok yeri, kaleyi ele geçirmiş. Afyon ve civarını Emir Sanduk adında bir Bey 1076 yılında fethetmiş. Selçuklu Sultanı 1. Kılıç Aslan 1115 yılında Afyon ve kalesini almış, Germiyanoğulları da Sandıklı yöresini topraklarına dahil etmişler. 
Sandıklı şehir meydanı
   Sandıklı isminin Germiyanoğulları döneminden geldiği rivayet ediliyor. Bizanslıların elinde bulunduğu dönemde Germiyanoğullarından Sahibataoğulları Bizans beylerinden birisinin düğününe katılır. Düğüne giderken tabiiki hediye götürülüyor. Hediye de 40 deveye yüklenen sandıklar içerisinde. Fakat sandıklar çerisinde hediye değil 80 savaşçı var. Herkes eğlence ile keyif yaparken savaşçılar da Sandıklı’yı fethediyor. Bu olay dolayısıyla Sandıklı denildiği biliniyor. 
   Sandıklı Kurtuluş Savaşımızda da önemli görevler üstleniyor. Büyük Taarruzun ünlü komutanlarından Miralay Reşat Bey’in naaşı Sandıklı’ya defnedilmiş. Daha sonra Ankara’ya nakledilmesine rağmen yapılan anıt hala buradadır. 

Sandıklı Kültü Evi
   Türkiye tarihinde adına ilk defa altın basılan ilçenin Sandıklı olduğunu biliyor muyuz? İlk kadın meclis üyesinin Sandıklı’dan seçildiğini? Kadınlarımıza 1934 yılında seçme ve seçilme hakkı verilmesinin hemen ardından yapılan Belediye Başkanlığı ve meclis üyeliği seçiminde Cemile Aydın Belediye Meclisine giriyor. 
Ulu Cami
   Biraz da Sandıklı’da gezilip görülecek yerlerden bahsedelim. Öncelikle küçük ve şirin ilçe merkezine girmeli, eski Sandıklı evlerini görmelisiniz. Bu evlerin yeni binalara terk edildiğini, bunun yerine evlerin restore edip tarihi kokularını korumaları sağlanmalıdır. Bu evlerden birisini ziyaret ederek güzelliğine şahit oldum. Kültür evi haline getirilmiş ve yaren geceleri yapılıp Sandıklı kültürü yaşatılıyor. 
    İlçe merkezinde 1379 yılında inşa edilen Ulu cami görülmesi gerekenlerin en başında gelenlerden bir yer. Manevi yönden eğitim merkezlerinden bir yer olan Sandıklı’da Yunus Emre, Tabduk Emre, Hacim Sultan, Yalıncak Sultan, Nasreddin Sultan, Barak Baba’nın mezarları bulunuyor. 
   Sandıklı şehir merkezinde yeni yapılan bedestende alış-veriş için uygun mağazalar hizmet veriyor. Manda kaymağı, katkısız sucuk, harika lezzetli lokum türleri, çerezler, leblebilerden alabilirsiniz. 


Ulu Cami
   Bu yazıda da tarım konusuna değinmeden geçmek istemiyorum. Jeotermal kaynaklar Afyon ve Sandıklı civarına hayat vermeye devam ediyor. Şifalı su kaynakları için gelenler kaplıca turizmini canlandırırken, sıcak sular ile şehir ısıtıldıktan sonra sera alanları ısıtılıyor. Bu da bölgedeki sera alanlarını hızla arttırıyor. Topraksız sebze üretimi gittikçe yaygınlaşıyor. Sıcak sulardan dolayı neredeyse yıl boyu üretim yapılacak durumda. 
Akdağ Tabiat Parkı (Akdağ Gölü)
   Son olarak Akdağ Tabiat Parkı’ndan bahsetmek istiyorum. Sandıklı’ya yolunuz düşerse mutlaka birkaç saatinizi ayırıp görmeli, oksijen depolamalısınız. Karadeniz’in Uzungöl’üne benzer bir göl var. Yemyeşil ormanlarla çevrilmiş durumda ve kalmak isteyenler için ahşaptan evler yapılmış. Çocuklar için parklar, dinlenme yerleri doğal yapıyı bozmayacak şekilde. Yaz ya da Kış her mevsim güzel olacağı kesin. Ancak şimdiden gölün yaşaması için uyarıda bulunmak gerekiyor. Gölün bir tarafında otel için bir inşaata başlanmış. Eğer bölge inşaata açılırsa, özellikle otel benzeri konaklama yerleri gölün doğallığını ve temizliğini bozacaktır. Güzel Akdağ Tabiat Parkı’na sahip çıkılmalıdır. 
Akdağ Tabiat Parkı
    Sandıklı ziyaretimizde bizi ağırlayan, güzellikleri görmemizi sağlayan bir Antalyalı olarak ilçede herkese kendisini sevdiren İngilizce Öğretmen Bekir Kaya’ya teşekkür ediyoruz.

23 Aralık 2018 Pazar

EVDİR HAN



Evdir Han (Resim: Halil Demir)
Geçtiğimiz hafta sonu bahardan kalma havayı değerlendirmek üzere çoluk çocuk Düzlerçamı ormanına gittik. Orman içerisinde oksijen teneffüs ederken bir yandan da doğal mantarları keşfetmeye çalıştık. Bir süre orman havasında kaldıktan sonra Antalya’ya dönüş istikametinde bulunan Evdir Han’a uğradık.
Antalya-Korkuteli yolu üzerinde yer alan ve yola yaklaşık 1 km uzaklıkta bulunan Evdir Han, Antalya Şehir Merkezine yaklaşık 15-18 km uzaklıktadır. Bir Selçuklu hanıdır. Tarihimizin gururlu sayfalarından bir kısmının sahibi olan Selçuklular’ın bu eserlerinden kimler ne kadar haberdar bilemiyorum. Selçuklular konusunda biraz araştırma yapmaya ve bilinçlenmeye ihtiyacımız olduğunu söylesem, yanılmamış olurum. Antalya’da yaşayanlar olarak şehrimizde kaç tane Selçuklu eseri var, biliyor muyuz, kendimizi sorgulamalıyız. Bu muhteşem tarihimize olan bir saygıdır.
Han kapısı (Resim: Halil Demir)

Antalya’nın hemen yanı başında denilebilecek uzaklıktaki Evdir Han’ın restore edilerek müze haline getirilmesi amacıyla Döşemealtı Belediyesi ile Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ortak bir çalışma yürütüyor. İnşallah kısa sürede tamamlanır.

Antalya Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Dünden Bugüne Antalya” kitabında I. İzzeddin Keykavus Bin Keyhüsrev tarafından Miladi 1210-1219 yıllarında yaptırıldığı ifade ediliyor. Ancak taç üzerindeki kitabe günümüzde yerinde değildir. Han’ın 67x55 ebatlarında olduğu, kare şekline benzediği, kesme taşlardan inşa edildiği belirtilmektedir. Aynı kaynakta yapı ile ilgili bazı bilgiler de yer almaktadır.
Han gözleri (Resim: Halil Demir)

Han’ın ayakta kalan kısımlarının yanında önemli bir bölümü tahrif olmuş durumda. Eğer restorasyon konusunda aceleci davranılmazsa yıkılmak üzere olan yerler var. Han’ın taç kapısı Türk taşçılık ve oymacılığının en güzelleri arasındadır.
Han'ın avlusu (Resim: Halil Demir)

Han’ın iç kısmında konaklama yerleri, avluda hayvanları bağlama alanları bulunur. Burasının su ihtiyacını karşılamak için o dönemlerde sarnıç yapılmış ve “uzun kuyu” adının verildiği belirtiliyor. Han’ın dışındaki hamamın yalnızca kalıntılarını görebiliyorsunuz.
Evdir Han (Resim: Halil Demir)
Kaynaklardan alıntıları aktarmak yerine, Antalya’yı keşfetmek adına yapacağınız gezilerinize ekleyerek görmenizi öneriyorum.

Kaynak: 1. Kaynak:“Evdirhan”, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Dünde Bugüne Antalya, Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, II. Cilt, 2012, (s. 285-286).
2. http://www.e-tarih.org/sayfam.php?m=teser&id=192

21 Kasım 2018 Çarşamba

KIRKGÖZ HAN’I GÖRMENİZİ TAVSİYE EDERİM


   
Han Girişi ve Kitabe
     Tarihçi olamadan tarihe olan birazcık merakım zaman zaman beni tarihi mekanlara doğru çekiyor. Kimi zaman antik bir kenti, kimi zaman eski bir cami ve medrese, kimi zaman da ziyaret ettiğim yerlerde oraya ait ne varsa görmeye çalışırım. Bu yazımda da kısa süre önce öğrencilerimizle birlikte ziyaret ettiğim Anadolu Selçuklu Devleti’nden kalan bir Han’dan bahsedeceğim.
   Anadolu’nun geçmişine kısaca göz atan herkes birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını ve muazzam bir kültür birikimi olduğunu görürler. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Anadolu Selçuklu Devleti ve bu topraklarında sağladıkları kültürel hazineden yeteri kadar haberimiz olmadığını düşünüyorum. Yanından geçip gittiğimiz bazı eserlerin onlardan kaldığını ve hala güzelliklerinin tarihe meydan okuduklarını görebilmeliyiz.
Han'ın kışlık bölümü

   Örneğin Kervansaraylar… Bunlar Selçuklu sultanları ve yüksek devlet görevlileri tarafından yaptırılmışlar. Öyleki Nizamülmülk’e göre kervansaray yaptırmak Selçuklu sultanlarının görevleri arasında yer alıyor. Devletin ihtişamını göstermesinin yanında aslında yapılma amaçları sadece bu değil. Tarihçiler ticari hayat için kervansarayların rolünün yüksek olduğunu söylüyorlar.
   Tarihi İpek Yolu Çin’den başlayıp ata topraklarından geçip İstanbul’a kadar ulaşıyor. Aynı zamanda bu yola bağlanan diğer ticaret yollarından oluşuyor. Ticaret yolları üzerinde her 30-40 km arayla da kervansaraylar yapılmış.
   Anadolu toprakları birçok kervansaraya ev sahipliği yapıyor. Kimileri ayakta, kimilerinin bir kısmı yok olmuş, kimilerinin taşları alınarak inek, keçi ağılı yapılmış. Saru Han (Nevşehir), Sultan Han (Kayseri), Horozlu Han (Konya), İncirli Han (Bucak), Kırkgöz Han (Antalya-Döşemealtı), Evdirhan (Antalya-Döşemealtı) diye listeyi uzatmak mümkün.

   Peki, hemen yanı başımızda bulunan Evdirhan’ı, Kırkgöz Han’ı ziyaret etme şansınız oldu mu? Antalya’nın Döşemealtı İlçesi sınırları dahilinde bulunan Kırkgöz Han şehir merkezine yaklaşık 30-35 km uzaklıkta. Kırkgöz ismi ise aynı bölgede bulunan su kaynaklarından geliyor.
   Kırkgöz Han Selçuklu İmparatorluğu döneminde II.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1236-1247 yılları arasında yaptırılmıştır. Bu Han 800 yıl önceki İpek Yolu’nun Antalya Limanı öncesi son durakları arasında sayılıyor.
Han'ın kışlık bölümünün iç kısmı

   Diğer hanlar ile benzerlikler göstermektedir. Ancak Aslı Er Akan ve arkadaşları tarafından yazılan “Kültür Turizmi Açısından Kırkgöz Han’ın Yeniden İşlevlendirilmesi Olanakları Üzerine Bir Çalışma” isimli makalede “Çoğu kervansarayın taşıdığı genel karakteristiklerin yanı sıra çatı örtüsü, burçlar ve avludaki kuyusuyla kendine özgü özelliklere sahiptir.” denilmektedir.
   Kaynaklar bu han için kitabelerinde “ribat” denildiğini yazıyor. Ribat ise İslam devletlerinde sınırlara askeri amaçlı yapılmış güvenli yapılar olarak ifade ediliyor. Burası savaş durumunda askerlerin kullandıkları yer olarak düşünülebilir.
    Kırkgöz Han, yaklaşık 4 yıl süren restorasyondan sonra eski haline dönerek kullanılabilir duruma gelmiş. Henüz bazı bilgilendirici levhaları eksik. Ancak küçük bir araştırma ile hemen hemen bütün bilgilerine ulaşabiliyoruz.
Han'ın avlusunda bulunan kuyu
   Günlük yaşamın yoğunluğundan sıkılanlar nefes almak için ziyaret ederlerse keyif alacaklarını düşünüyorum. Bisiklet grupları, doğa yürüyüşü seveler, tarih meraklıları hiç kaçırmasın derim. Kısa bir tur için Kırkgöz Han, Karain Mağarası ve Evdirhan’ı ziyaret ederek geçirdiğiniz günü anlamlandırabilirsiniz. Bence değer…

Kaynak: 1. Aslı Er Akan, Semra Arslan Selçuk, Fatma Zehra Çakıcı, Kültür Turizmi Açısından Kırkgöz Han’ın Yeniden İşlevlendirilmesi Olanakları Üzerine Bir Çalışma
2. www.kirkgozhan.com

5 Kasım 2018 Pazartesi

BUDAPEŞTE’DE GEZİLİP GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER

Buda ile Peşte şehirlerinin 17 Kasım 1873 yılında birleşmesinden oluşmuş Budapeşte Macaristan’ın başkentidir ve mutlaka görmek istediğim yerler arasındaydı. Daha önce görüp önerenlerden ziyade tarihi bağ beni bu şehre çekiyordu. Macaristan denilince Mohaç, Zigetvar, Estergon, Budin kalesi ilk akla gelenler arasında yer alıyor. Peki sadece bunlar mı? Ya Atilla… Ya Batı Hun Devleti… Tuna nehri…
Buda Kalesi'nden Tuna Nehri Kıyısı ve Eski Peşte Şehri
Geçmişin hayaliyle yaşadığımız ve şuanla ne bağlantısı var diyenlere Türk Keneşi Toplantısında Macaristan Başbakan’ın sözlerini hatırlatmak isterim. “Biz Macarca konuşuyoruz. Bu Türk diliyle bağlantısı olan eşsiz bir dil. Hristiyan dinini aldık, fakat Kıpçak-Türk ilkeleri üzerinde duruyoruz.” Bu sözler yapmamız gereken çok şeyler olduğunu gösteriyor.
Gelelim esas amacımız olan görülmesi gereken yerleri tanıtmaya. Budapeşte’de nereleri görmelisiniz? Aşağıdaki notlara lütfen göz atınız.
Budapeşte’ye Türk Hava Yolları ve Pegasus Hava Yolları firmaları sizleri ulaştırabilir. Havaalanından şehre giderken otobüsleri (100 E ve 200 E), taksiler ya da Mini BUD adı verilen toplu taşıma araçlarını kullanabilirsiniz. Belli bir yere kadar ulaşırsanız metro ve tramvayları da kullanabilirsiniz. Para birimi HUF ve şehir merkezinde daha uygun fiyata bozdurabilirsiniz.
Budapeşte’de ulaşım oldukça kolay ancak bütün ulaşım araçlarında geçen bir kart almanız önemli. Mutlaka biletlerinizi cihazlara okutunuz. Aksi takdirde, kurallar çalışıyor, ceza yiyebilirisiniz.
Şehrin neresinde olursanız olun öncelikle Tuna (Duna) nehrini bulmanız gerekiyor. Eşsiz görüntüsü ile Buda ve Peşte’yi ayıran Tuna’nın akşam keyfini mutlaka çıkartın. Gelelim kısa kısa notlarımıza.
Google’dan yapılacak araştırmalarda gezginler tarafından yapılmış bir takım öneriler bulunuyor. Bunları yazanların neredeyse tamamında olmayan bir öneri ve tanıtım ile başlamak istiyorum. Evet herkes Buda ya da Budin Kalesi’nden bahsediyor. Ancak Kaleye geçmeden Gül Baba Türbesi’ne uğramaya ne dersiniz?
Buda’da bulunan Gül Baba Türbesi’ne ve bununla birlikte Budin Kalesi’nde bulunan şehitliklere Türkler ve diğer Müslümanlar tarafından yapılan ziyaretler bir Matthias Kilisesi kadar yok. Bu durum üzücü.

Gül Baba Türbesi: Asıl adı Cafer. Amasya Merzifon doğumlu bir Bektaşi. Sarığında bir gül ile seferlere katıldığı söyleniyor ve isminin burden geldiği belirtiliyor. Kanuni Sultan Süleyman Buda seferine katılırken 1526 yılında kendiisni davet eder. Budin Kalesi fethedildikten sonra geri dönmez ve 10 yıl yaşar. Öldükten sonra Evliya Çelebi’ye göre 200 bin kişi cenazesine katılıyor ve katılanlar arasında Sultan Süleyman da var. Yeniçeriler üzerinde etkisinin büyük olması nedeniyle davet edildiğini de ekleyelim. Bir de Gül Baba Utca (sokak)’dan türbeye gidildiğini de ayrıca belirtelim. Restorasyon için Türkiyemize ve ilgilenen kurumlarımıza teşekkürler...
Gül Baba Türbesi

Abdurrahman Abdi Paşa mezarı: Budin Kalesi 145 yıl Türk egemenliğinde kalıyor. Kendisi Budin’in son Osmanlı Valisi ve paşası. Arnavut asıllı bir asil Osmanlı. Osmanlının 1683’deki Viyana yenilgisinden sonra kaleyi uzun süre savunur. Savaşarak öldüğünde 70 yaşındadır. O dönem macarların bile saygısınız kazanmış. Mezarına aynen şu ifadeleri not düşmüşler: “145 yıllık Türk egemenliğinin son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının ikinci günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun.”

 abdurrahman avni paşa budapeşte Abdurrahman Abdi Paşa mezarı ile ilgili görsel sonucu
Akıncılar Mezarlığı: Kaleden aşağıya inerken basit parmaklıklarla çevrilmiş birkaç mezardan oluşan bir yer. Bulunması da tesadüf. Notlara göre gençler koşu yaparken buldukları taşları inceliyorlar ve Osmanlı mezarı olduğunu fark ediyorlar. Türk Büyükelçiliği’ne haber verildikten sonra bu alan koruma altına alınır. Mahzun şekilde ziyaretçi bekliyorlar.


Önce bizden kalanlarla ilgili notlarımı yazdıktan sonra Budapeşte’de 8-9 tane Türk caddesi olduğunu da not düşmek isterim.
Török utca – (Türk Caddesi)
Török pal utca (Türk Dostluk Caddesi)
Török floris utça (Türk Çiçeği Caddesi)
Török ignac utca (erkek adı)
Törökvész útca (Türk Tehlikesi Caddesi)
Török bálint utca (erkek adı)
Török köz (Türk Halkı Sokağı)
Gul Baba utca
Kemal Atatürk Yolu
Gul Baba Utca

Bunların yanında başka bizden kalanlar da var. Türk Şehitliği de bulunuyor. Osmanlı hamamları da var ve bir kısım yapılar ayakta kalsa da çoğunluğu ilk halinden çok uzaklar.
Şimdi gelelim en çok gezilen ve görülen yerlere…


Vörösmarty Meydanı: Budapeşte’ye varışımızın ikinci günü yorgun ayaklarla girdiğimiz ve yorgunluğa aldırmadan keyifle adımladığımız ünlü Vaci Utca sokağı içerisinde duruyor. İsmini Macar şair Mihály Vörösmarty’den almış ve bir anıtı dikilmiş 1908 yılında. 

St. Stephen Bazilikası: Biz gittiğimizde tadilatı yapılan bu görkemli yapı Budapeşte için önemli bir yer. İnşaası 50 yıldan fazla sürmüş ve 1800 yılında tamamlanmış. Girişi ücretli…

Parlamento Binası: Tuna nehri kıyısında bulunan bu bina görkemli bir yapı. Yaklaşık 20 yılda yapılmış bu bina 1902 yılında bitirilmiş. Dünya’nın üçüncü en büyük parlamento binası konumunda olduğu söyleniyor. 691 oda varmış. Koridorlarının uzunluğunun ise 20 km olduğu belirtiliyor. Biz saat 17:00 dan sonraya kaldığımız için giremedik. Ücretli ziyaret ediliyor. Tam 22 €, öğrenci 10 €.

Parlamento Binası
Széchenyi Köprüsü: Şehrin en meşhur yerlerinden birisi ve mutlaka Tuna manzaralı bir resim çektirmenizi öneririm. Zincirli Köprü deniliyor. 19.Yüzyılda Buda ve Pest şehirlerini birleştirmek amacıyla yapılmış.

Kahramanlar Meydanı: Kahramanlar Meydanı geniş bir alandan oluşuyor. Andrassy Bulvarı boyunca yürümenizi ve bulvarın sonunda meydana ulaşmanızı öneririm. Dünya mirası olarak UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Hemen yakınında Güzel Sanatlar Müzesi ve Sanat Sarayı yer alıyor. İlginç betimlemeler yapılan heykeller Macar kahramanlarını temsil ediyor.
 
Kahramanlar Meydanı
Széchenyi Kaplıcaları: Vakit yetersizliğinden yakınından geçtiğimiz bu kaplıcalarda oldukça ünlü. Şehir kaplıcalar açısından zengin. Havuzlardan 15 tanesinde kaynak suyu var. Kahramanlar meydanına yakın bir yerde. Özel şovların gösterildiği bu mekana giriş tabiiki ücretli.

Váci Utca: Vaci Utca sokağı Budapeşte’nin zengin semti denilebilir ve zenginlerin alış veriş sokağı durumunda. Şehrin diğer yerlerine göre daha pahalı olduğundan, alış verişinizi de buna göre tercih etmelisiniz. Bu sokağın bir ucu Vörösmarty Meydanı, diğer ucu Büyük Market. Yazılanlara göre sokak boyunca duran binaların yapımı genel olarak 19. ve 20. Yüzyıl başlarına kadar uzanıyor. Peşte’de gidecek olduğunuz mekanlara bu sokak içerisinden geçerek gidebilirsiniz.
 
Váci Utca
Büyük Market: Burası aslında kapalı bir pazar yeri. Pazar içerisinde dolaşırken Attila’nın resmini görebilirsiniz ki bunu Budapeşte’nin çoğu yerinde de rastlama şansınız var. Meyve-sebze, peynir, yerel giysiler, hediyelik eşyalar ve benzeri ihtiyaçlarınızı bulabilirsiniz.

Balıkçı Tabyası: Gitmek için zaman bulamadığım burasını çok sevimli bulanlar var. Macaristan’ın kuruluşu adına yapılan bir yer. Yapım yılı 1800’lü yıllara gidiyor. Macaristan’ı kuran yedi kavimi temsil eden yedi kule yapılmış.

Matthias Kilisesi: En fazla ziyaretçi çeken yerlerden birisi olan bu klişe 700 yıldan beri ayaktadır. Buda Kalesi içerisinde yer alıyor. Kale’nin giriş kapısından içeri girince muhteşem yapılar olduğunu görürsünüz. Avusturya-Macaristan Devleti’nin kuruluşunda önemli bir yere sahip. Türkler Buda’yı ele geçirince bu klise camiye dönüştürülmüş. Budapeşte Türklerden alınırken ise bu klise çok yıpranmış. Hatta bir duvarı yıkılmış.
Matthias Kilisesi
 Trinity Meydanı: Trinity Meydanı Buda Kalesi’nin merkezi gibidir. Bu meydanda Matthias Kilisesi yer alıyor. Meydanda bulunan sütun 1710-1713 arasında Philipp Ungleich tarafından yapılmıştır. Veba salgınından korunma amacıyla yapılmış bir sütün. Batıl inanç ürünü diyebiliriz.

Buda Kalesi: Kraliyet Sarayı olarak bilinen yerdir. Avusturya-Macar İmparatorluğu döneminde çok yoğun şekilde kullanılmış bir kaledir ve bizden geriye kalan hatıralardan bazıları buradadır. Görkemli yapılar vardır. Günümüzde Budapeşte Tarih Müzesi, Macar Ulusal Galerisi ve Ulusal Szechenyi Kütüphanesi yer alıyor.
Buda Kalesi içi
Gellért Tepesi: Tuna Nehri’nin yanı başında muhteşem manzaralar sunan bir tepedir. Nöbet değişimleri her akşamüzeri bir helikopter tarafından izleniyor. Çıkılmadan olmaz denilen bu tepeye biz çıkamadık ancak mutlaka çıkmanızı öneririm. Budapeşte’ye ilk gittiğiniz gün ya da ertesi gün çıkınız. Ayak tabanlarınız yorulduğunda zorlanırsınız. Gellert Kale’si Avusturyalı Habsburgslar tarafından 1850 ile 1854 arasında yaptırılmıştır.
 
Gellért Tepesi
Vajdahunyad Kalesi: Bu binayı ilk gördüğümüzde ne muhteşem tarihi bir bina demiştik. Ancak hakkında biraz araştırma yapınca 100 yılını doldurmuş bir bina olduğunu anladık. Ama bu da bir tarihi süreçtir. Şimdi tarım müzesi olarak kullanılıyor. Görmeniz tavsiye olunur, çünkü yanı başındaki göl, yeşil alan bunu hak ediyor. Ki zaten Kahramanlar Meydanı’na çok yakın.
 
Vajdahunyad Kalesi
Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar: Nehrin kıyısında beton üzerine anı olarak demirden yapılmış bu ayakkabılar bir dönemi hatırlatması için bulunuyor. İkinci Dünya savaşında öldürülen Yahudilerin ayakkabılarını temsil ediyorlar. 1944-1945 yıllarında burada Yahudiler kurşuna dizilmiş ve nehre atılmışlar. Bu ayakkabıları yapan da bir Türk. Parlamento binasına yakın bir yerde.
Ayakkabılar