4 Ekim 2015 Pazar

SARIKIZ EFSANESİ… SARIKIZ KİMDİR?


Anadolu Coğrafyası yaşanmış, gerçeklerden esinlenilmiş, yaşanmamış olmasına rağmen insanların abartı meziyetleri üzerine betimlenmiş, benzeri şekilde duyumların devleştirilmesi neticesinde efsaneleştirilmiş onlarca hikâyeye sahiptir. Bu hikâyeler ya da daha da büyütülmesi ile olgunlaşmış efsaneler, ancak Anadolu’ya hakkıyla kulak verilmesi durumunda ortaya çıkabiliyor.
Ahmet Yeşiltepe Türklerin İzinde Programı”nda Destanlar gerçeklerin izdüşümüdür.” demişti. Türklerden çoook eski dönemler önce de yaşam mücadelesinin devam ettiği, bir aydının da belirttiği gibi “Birçok medeniyetin battığı ve doğduğu bu Coğrafya” çok büyük tecrübelere sahip.
İlmek ilmek dokur gibi karış karış gezilmesi gereken bu toprakların hikâyelerine, efsanelerine de kulak vermek gerekiyor. Kim bilir belki de gerçeklerin izdüşümüne şahit olursunuz.
Yaz aylarının en sıcak seyrettiği günlerde, Ege sahilleri boyunca yol alırken, Balıkesir Akçay’da nefeslenmek istedik. Akçay, Edremit İlçesi’ne bağlı bir yer. Geniş kordon boyunca cümbür cemaat dolaşıp deniz kokusunu teneffüs ederken, turizm ile ilgili reklamlarda şahit olduğumuz ancak fazla da kulak kabartmadığımız bir heykele rast geldik.
 
Elinde asası, kolunun altında su testisi ve etrafında kazlarıyla sarı renkli bir heykel. Akçay’ı temsil eden bu heykel de neyin nesi idi ve üstelik de bir kadını temsil ediyor. Yanı başında duran bilgilendirme levhasını aşağıda görüyorsunuz.
Gelelim “Sarı Kız Efsanesine.
Sarıkız ile ilgili efsanenin birkaç versiyonu kulaktan kulağa, dilden dile, sözden söze aktarılmaya devam etmektedir. Bunlardan bir örneğini siz blog okuyucularıma sunuyorum.
Sarıkız, Çanakkale’ye bağlı Ayvacık’ın bir köyünde ailesi ile yaşamını sürdürürken, henüz küçük yaşlarda iken annesi dünyaya gözlerini yummuştur. Bunun üzerine babası bir gün Sarıkız’a “Biliyorsun anneni çok severdim, burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor. Buradan göçelim.” der ve kızı ile birlikte Kaz Dağları’nın eteğinde kurulmuş Güre Köyü’nün yakınlarında bulunan Kavurmacılar Köyü’ne yerleşirler.
 
Yerleştikleri Kavurmacılar Köyü’nde çobanlık yaparak geçimlerini sürdürürler. Bu sırada da köyde çok sevilirler. Köyün gencinden yaşlısına herkes Sarıkız’ın babasına akıl danışıp, görüşür alırlar. Köylüler babaya farklı anlamlar yüklemeye başlarlar ve nihayet onun ermiş bir kişi olduğunu düşünürler.
Yaşam mücadelesi böyle sürüp giderken aradan yıllar geçmiş, Sarıkız büyüyüp serpilmiş ve güzel bir kız olmuş. Babası da yaşlanır. Babasının aklında hep hacca gitmek vardır. Bu amacına ulaşabilmek için de namazında niyazında sürekli Allah’a dua eder, yakarır. Sarıkız da babasının bu isteğini yerine getirebilmesi için onu teşvik eder. Babasına büyüdüğünü, kendisine bakabileceğini, yaşı daha da ilerlemeden hacca gitmesi gerektiğini sürekli söyler.
O dönemlerde hacca gidip gelmek yay şekilde oluyor ve altı ay, belki de daha fazla sürmektedir. Babası karar verir ve kızını komşusuna emanet ederek arzusunu gerçekleştirmek üzere hacca gider.
Babası gittikten sonra Sarıkız tek başına yaşamaya başlarlar. Köyün delikanlıları ise iyice güzelleşen Sarıkız’a talip olurlar. Ancak Sarıkız kimseyle ilgilenmez, hiçbirisine yüz vermez. Köylü gençler ise Sarıkız’a iftira atmaya başlarlar.
Kızın babası hacdan gelmiş, ancak kimse yüzüne bile bakmamaktadır. Sarıkız’ı emanet ettiği komşusuna bunun sebebini sorar. Ancak aldığı cevap ile baba yıkılır. SARIKIZ’IN KÖTÜ YOLA DÜŞTÜĞÜNÜ SÖYLER. Baba günlerce düşünür, kendisini yer bitirir. Hac hayrını da yapamaz. Ayrıca Köy'de yaşayabilmesi için de namusunu temizlemesi gerekmektedir. Lakin kızını çok sevmektedir ve bunu başaramaz, kızının canına kıyamaz.
Bunun üzerine baba yanına aldığı birkaç kazla birlikte kızını Kaz Dağı’nın zirvesine bırakır. Kızın burada yabani hayvanlara yem olacağını düşünür.
Aradan yıllar geçmiştir. Bayramiç tarafından gelen yolcular, dağda yollarını kaybettiklerinde, zor duruma düştüklerinde kendilerine sarı bir kızın yardım ettiğini söylemesinin yanında, bu kızın kazlarının olduğunu ifade ederler. Söylenenler arasında bir gün kazların Bayramiç ovasına indiği, köylülerin ürünlerine zarar verdiği, köylülerin Sarıkız’a bunu söylediklerinde onun eteğine taşları doldurup bunlarla bir avlu oluşturduğu, kazların artık aşağılara inmediği anlatılır.
Bu hikayeleri dinleyen baba, bahsedilen bu kızın kendi kızı olabileceğini düşünür ve hemen dağın yolunu tutar. Zirveye ulaştığında, taşlarla çevrili bir alanda kazların olduğunu görür. Sarıkız babasını görünce çok sevinir. Babasına saygı da hürmet de kusur etmez.
Babası bir gün namaz kılmak için abdest alacağını, kızının su getirmesini söyler. Sarıkız babasının eline su döker. Babası ise suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız acele ile suyu denizden aldığını ifade eder ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni suyu babasının eline döker. Baba buz gibi tatlı su olduğunu tadınca kızının erdiğini anlar.
Bu sırada siyah, kara bir bulut gökyüzünü kaplar. Ancak Sarıkız kaybolur. Baba ise kızın sırrının ortaya çıkması nedeniyle kaybolduğuna inanır. Baba kızına köylüler tarafından iftira edildiğini anlar ve beddua etmeye başlar. Sarıkız’ın babası üzüntü içinde tepelerde dolaşmaya başlar ve bir gün ölür. Yörede yaşayan halk Sarıkız’a ve babasına dağın yassı şekilli taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar.
Sarıkız’ın mezarının olduğu yere Sarıkız Tepe, babasının mezarının olduğu yere ise Baba Tepe ismi ile anılır.
Anlatılan bu efsanenin geçtiği yerlerden Sarıkız Tepe’deki kaz avlusu diye bilinen duvar kalıntıları günümüzde hala durmaktadır. Bu arada günümüzde Kavurmacılar Köyü’nde yaşayan kimse olmadığı gibi muhtar, köy mührünü, yaşayan kimse kalmadığı için Kaymakamlığa teslim etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir.
Bugün Kaz Dağları ve Baba Dağ ismi bu efsaneden kaynaklanarak günümüze ulaşmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder