31 Mayıs 2012 Perşembe

SCHÖNBRUNN SARAYI ve HEYKEL FETİŞİZMİ


Bir süre önce ziyaret etme şansı bulduğum Viyana ile ilgili yazmaya devam ediyorum. Derdim, daha önce de değindiğim gibi oralarda gördüğüm olumlu şeyleri örnek olarak sizlere sunmak, olumsuzlukları ortaya koymak ve olumsuzlukların örnek alınmasına bir nebze de olsa tepki koyabilmek.
Viyana tarihi bir şehir ve âdeta ait olduğu yılları yaşayan bir şehir. Avusturyalısı, Türkü, Çinlisi, Arabı, kim olursa olsun yaşayanları belki günümüz dünyasına ayak uydurmuş şekillerdeler. Ancak şehir o eski ihtişamını koruyor. Tarihçi, hele hele Eski Çağ Tarihçisi olmadığıma göre, benim gördüklerim böyle.
Peki, neden mi böyle düşünüyorum?
Özellikle Birinci Viyana sokaklarında dolaşırken hissettikleriniz böyle oluyor. Şehrin altına iniyorsunuz modern metro hatları, şehirde ise tarih. Sokak aralarından başınızı uzatıyorsunuz, her boşluktan, daha doğrusu tarihi binaların boşluklarından bir katedral, kilise veya saray görüyorsunuz. St.Stephens Katedrali bunlardan birisi. İhtişamıyla orada duruyor. Yapıldığı zamandan bu yana, bu haliyle kalabilmiş değil. Savaş görmüş, ancak eskisinden farksız restore edilmiş.

Hofburg Sarayı tarihlerini yaşatmayı eserleriyle gösterdikleri güzel bir örnek. Temiz ve güzel bir avlusu var. 600 yıldan fazla Habsburg Hanedanlığı'na ev sahipliği yapmış bir bina. Yeşilin, tarihin nasıl korunduğu, insanlara ihtişamın nasıl tanıtıldığına en güzel örnekler burada. İsterseniz bu bölgedeki müzelere de uğrayabilirsiniz. Örnek Museum Quarter.
Gidebileceğiniz yerlerden bir diğeri ise Belvedere Sarayı’dır. En önemli özelliği ise 15 Mayıs 1955'da Avusturya'nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra özgürlüğüne kavuştuğu anlaşmanın burada imzalanmış olmasıdır.








Bir başka saray ise Schönburn Sarayı’dır. Geniş bir alan üzerinde bulunan bu sarayın anlatımına isterseniz biraz geniş yer ayıralım. Ormanlık alan, hayvanat bahçesi ve parklardan oluşan görülmeye değer yerlerden birisi. Temizliği, bakımı gerçekten güzel. İnsanda bıraktığı izlenim de güzel.
Zamanın imparatorluk ailesi burasını yazlık saray olarak kullanmış. İsmini yakınından geçen bir ırmaktan almış. İmparator av hazzını da burada yaşayabiliyormuş. Ormanlık alan içerisinde değişik av hayvanlarına biz de şahit olduk. Ama artık av merasimleri elbette yok. Saray Maria Theresa döneminde en parlak zamanlarını yaşamış. Bu arada sarayın yapımı 1695 yılına kadar gidiyor. Yine SİSİ’nin de burada yaşadığına değinmek gerekir. Hatta sürgünleri, geri gelmeleri bu sarayla ilgilidir.
Viyana Osmanlının kuşatıp giremediği bir şehir. Bizden bir şeyler yok mu bu şehirde derseniz, az da olsa var. Ancak zaman içerisinde yok edemediklerine razı olmanız gerekiyor. Bizler kendimizden bir şeyler ararken ve bu güzellikleri yaşarken, düşüncelerime düşenler rahatsız da etmiyor değil hani.
İşte yine geldik çıkarımlarımıza.
Demekki Avrupalı olmak açık saçık giyinmek değil, düşünceni çağdaşlaştırmakmış. Bu da başının örtüsüyle değil, içindekiyle ilgilenmekmiş. Avusturyalılar kültür miraslarına sahip çıkmışlar, güzelliklerine güzellik koymuşlar. Portakal bahçesi içerisinde kalmış tarihi eserleri, doğal halinde yıkıma bırakmamışlar. Tarihleriyle ilgili koyabildikleri ihtişamdan kaçınmamışlar. Ziyaret edenlere sunmuşlar.
Tarihlerine mal olmuş herkesin bir anıtını mutlaka görmeniz mümkün bir yer Viyana. Bir park alanında karşınıza bir imparator heykeli çıkıyor. Bir başka yerde Goethe yanı başınızda. Sisi da var, beşinci Franz da, Joseph de. Tarihi binaların çatı kısımları, binaların üzerleri, Viyana Üniversitesi’nin girişlerinde her yer heykel ya da heykelciklerle süslenmiş. Rathaus da böyle, Parlamento binası da.
Viyana ziyaretimde bu manzaralara şahit olurken, Almanya baskılı bir Türk gazetesinden daha önce bahsetmiş miydim? Düşüncelerine önem verdiğim bir yazar Türkiye’de heykel fetişizmi var, Avrupa’da yok diyordu. Sahi öyle mi? Ben öyle olmadığına şahit oldum da. Sadece Avusturya’da değil tabii ki.
Türkiye’de bol bol Sultan Yavuz, Yıldırım Beyazıt Han, bir devri kapatıp bir devri açan Fatih heykelleri yok. Osmanlı sultanlarını hatırlatmama gerek var mı? Şehzade Cem’i bilen kaç kişi var ve nerede heykeli olduğunu bilen kaç kişi? Sisi varsa orada biz de neden olmaz Şehzade Cem?
Osmanlı sultanlarını koysak tarihi önemli yerlere, belli kesim muhtemelen ayağa kalkar, ne oluyor padişahlık mı geliyor derler? Atatürk anıtları var bolca, adı heykel fetişizmi oldu mu desem? Ee herhalde bundandır bu tanımlama. Peki, Antalya’da Alaaddin Keykubat anıtından kaç tane var? Antalya tarihi sahi bu kişiyle ilgili mi?
Velhasıl kelam: Her kesimden bazıları ve söz yazma, söyleme hakkını kendinde görenler aman dikkat! Tarihimiz İlber Hoca’nın da dediği gibi iyisiyle kötüsüyle bizim. Garip tanımlamalarla soğutma operasyonları yapmak yerine, gerçek bilgilerle nesillerimizi donatalım. Her ne kadar bilgilenmekten uzak dursalar da…

1 yorum:

  1. merhaba www.ilgilihersey.com sitesinin sahibiyim amacım blogspot kullanıcılarının kazancını artırmak ve bunu tek başıma yapabilmem mümkün değil. ister tek tek içerik gönderin ister blogunuzu olduğu gibi aktarın adsense reklam kodunuzu içeriklerinizin altına kopyalayın kazancınız yine sizin olsun.. tabii bunun olabilmesi için gmail hesabınızın olması gerekiyor ve size göndereceğimiz davetiyeyi onayladığınızda kumanda paneline kolaylıkla ulaşacaksınız.. lütfen iyi düşünün çok daha ciddi kazançlar elde edebiliriz... saygılarımla

    YanıtlaSil