28 Ocak 2013 Pazartesi

SERDENGEÇTİ



Bu soyadını duyan, okuyan ya da gözüne ilişen herkes bilir. Bilmeyenler bilsinler ki, önceden yaşamış böyle değerli bir şahsiyet hakkında az da olsa malumatınız yoksa, büyük kayıp içerisindesiniz. Kendisi 1917 yılında Akseki’de doğmuştur. 1983 yılının 10 Kasım’ında da İstanbul’da ebedi istirahatgâhına göçmüştür.
 Osman Zeki diye de bilir, Serdengeçti diye de. Serdengeçti ismi ise sadece bir dergi adıdır. Ama tam kendisine göre bir soyadıdır. Üniversite eğitimini tamamlamasına izin verilmeyen bir vatan aşığı, Yunus Aşığı, Niyazi Mısri sevdalısıdır.
Hayatını incelerseniz, yaşadığı döneminin Milli Eğitim Bakanı’na kafa tutuşunu da görürsünüz, devletin yetkililerin yaptığı haksızlıklara nasıl başkaldırdığını da. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Sözü tam ona göredir. Susmamıştır. Haksızlık da yapmamıştır. Kimsenin bir kuruşuna tenezzül bile etmemiştir.
Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yakınındaki meydanda büyük kalabalığa seslenişinde kişiliğini görürsünüz. Tek parti dönemindeki Müslümanlar üzerindeki baskılara nasıl boyun eğmemiştir, dolayısıyla ne ezalar, cefalar çekmiştir, merak eden yok mu? Hele bugün onu ırkçı yapanlar, nelerdesiniz? Sizler de serden geçebilecek misiniz?
 
Milliyetçilik nedir? Irkçılık nedir? Müslümanlıkla bunların ilişkisi ne alemdedir? Sahi milliyetçi-muhafazakar kimlik ne menem bir şeydir?
İşte bu soruların cevabı Osman Yüksel Serdengeçti’de bulunuyor. Lütfen uğrayıp ondan öğrenin….
Daha fazlasına gerek yok, sözü O’nun satırlarına bırakalım… 

AYASOFYA

Ey İslam'ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya!
Şerefelerinde fethin, Fatih'in şerefi,
Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!...
Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?

Hani minarelerinden göklere yükselen,
Ta maveradan gelen ezanlar?...
Hani o ilahi devir, ilahi nizamlar?...

Ayasofya ses vermiyor,

Ayasofya bir hoş,
Ayasofya bomboş!...

Hani nerede?

Şu muhteşem minberde,
Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde,
Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?...
Ayasofya! Ayasofya!...Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!...

Hani nerede?

Gönüllerden kubbelere,
Kubbelerden gönüllere
Gürül gürül akan Kur'an sesleri?...
Kur'an sesleri dindirilmiş,
Müslümanlar sindirilmiş!...
Allah-Muhammed-Hülafa-i raşidinin
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!...

Fethin, Fatih'in mabedinden kitab-ı mübini,

Bu ulu dini kaldıran kim?
Dinimize, imanımıza saldıran kim?
Mabedimin göğsüne uzanan namahrem eli,
Kimin elidir?!...
Söyle Ayasofya, söyle.
Seni puthane yapan hangi delidir?!...

Elleri kurusun, dilleri kurusun!

Ayasofya! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!...

Ayasofya,
Ey muhteşem mabet;

Gel etme,
Bizi terketme!...
Bizler, Fatih'in torunları, yakında putları devirip,
Yine seni camiye çevireceğiz...

Dindaşlarımızla,
Kanlı göz yaşlarımızla,
Abdest alarak secdelere kapanacağız,
Tekbir ve tehlil sadaları boş kubbelerini yeniden dolduracak
İkinci bir fetih olacak,
Ezanlar bu fethin ilanını,
Ozanlar destanını yazacaklar...

Putperest Roma'ya yeni bir mezar kazacaklar,

Sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezaları yeniden inletecek!
Şerefelerin yine Allah'ın ve O'nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed'in aşkına,
Şerefine ışıl ışıl yanacak; bütün cihan Fatih Sultan Mehmed Han dirildi sanacak!...

Bu olacak Ayasofya,

Bu muhakkak olacak...
İkinci bir fetih, yine bir ba'sü ba'delmevt...
Bugünler belki yarın, belki yarından da yakındır,
Ayasofya, belki yarından da yakın!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder