9 Temmuz 2013 Salı

HAN’A VARDIM YOL YOK…


Bir Antalya sabahında, coşkulu bir grupla yolculuk hazırlığı yapılırken, gücünüz takâtiniz ve keşfetmenin heyecanı erken kaybedilmesin diye kahvaltıyla başlamak en güzeli. İnci Börek Salonu’nda nefis demlenmiş çay eşliğinde, serpme kıymalı ya da peynirli veya da patatesli börekler bence on numara…
Sonrasında hoş sohbetler eşliğinde çıkılan keşfin varılacağı nokta elbette önemli. Belki çok uzağa değil, ama el değmemiş bir yöreye ulaşılacağı ekibin önceki ziyaretlerinden kesin. Keşif Ekibi bu kez yönünü Döşemealtı’na çevirmiş bir kere…
Sıcak asfaltlar ile donatılmış Döşemealtı İlçesi’nin değişmiş çehresine şahit olmak, keyif verici. Yeşillenmiş, güzelleşmiş, estetik kazanmış sokaklarından geçip keşif adresine doğru yol alırken, sıcak asfaltın hiç bitmeden devam etmesi sevindiriciydi. Ancak bu sevinç bir noktaya kadar sürdü.
Şehrin yerleşim alanlarının dışına doğru çıkıldıkça, patika bir yolda bulduk kendimizi. İçinde bulunduğumuz araç sağa sola, öne arkaya yolun çukurluklarından dolayı sallanmaya başlamıştı. İyice daralan patika, artık aracımıza gelme diyordu. İndik, ve tabanvaylarımız üzerinde yola koyulduk.
Tabii bu arada Antalya’nın nemsiz ender günlerinden birindeydik ve berrak güneş ışınları bizleri ısıtıp terletmeye başlamıştı. Sonra uzakta taş yığınlarının toprak üzerinde dikildiğini gördük. Ekip lideri o gördüğünüz taş yığını SELÇUKLULARDAN kalma bir HAN dedi. O anda düşünce ırmaklarımdan “HAN’A VARDIM YOL YOK” sözlerinin aktığını hissettim. Bu durum bence üzücüydü.
Bir Selçuklu Hanı içinde elektrik direği
Bu sırada “Buraya gelme sebebimiz de bu değil miydi? Yeni yerleri keşfetmenin yanında, bakımsızlıklarına çare olmaya vesile olmayacak mıydık?”
Yıkılmış duvarlar üzerindeki bazı izleri incelemeye çalıştık, kendimizce. Ancak, tarihin ve dolayısıyla insanoğlunun ağır yüküne meydan okuyan, geri kalmış, aslında dört duvar olan burası, bakımsız…
Han’ın ortasına elektrik direğinin dikilmesi, yıkılan taşların yerinde olmayıp muhtemelen bir traktör römorkunda taşınıp götürülmüş olması unutulmuşluğun ispatı. Sonra tarihi Antik Döşeme Yolu’nu görebilmek için yol alıyoruz.  
Gide gide yıkılmış bir binaya rastlıyoruz. O da bakımsızlık içinde. Ve hatta kapıdan içeriye girdiğimizde, aslında odalardan oluştuğunu anlıyoruz da içerdeki mezbelelik görüntüsü üzüyor bizi. Ve hatta tarihi eser kaçakçısı mı diyelim, hazine avcısı mı diyelim bilemiyorum, ama bana göre “tarih katillerinin” yaptıkları kazılara şahit oluyoruz.
 
Atalar boşuna dememiş, bakarsan bağ olur bakmazsan da harabelik…
Sonra bir anda, intizamla dizilmiş ve hâlâ tarihin karanlık geleceğine yelken açan “Döşeme Yola” geliyoruz. Bu yol ki boylu boyunca vadinin içinde başka bir şehre götürüyor belli. Bugünkü tarzda adı modern olan beton yığınlı bir şehre değil, tabii ki de antik bir şehre…
 
Bu bölgenin tarihine baktığımızda kim bilir hangi krallar, askerler bu yoldan geçti diye düşünmeden edilemiyor. Bir kaynakta bu yol hakkında şunlar yazıyor:
Antalya İli Döşemealtı İlçesi’ne bağlı Kovanlık Köyü’nün 2.5-3 km. kuzeydoğusunda, ovanın bitip Toros Dağları’nın ilk yükseltilerinin başladığı, Roma Dönemine ait Romalılar tarafından döşeme taşlarla yapılan 2.5-3 m genişliği olan bir yoldur. Antik Dönemde yapılmış kalıntıların içinden geçerek Döşeme Boğazı adı verilen Boğazı aşarak şimdiki Dağ Nahiyesi yakınlarına ulaşır. Antik Dönemlerde Pamfilya Bölgesi ile Pisidia Bölgesini birbirine bağlayan yol olarak kullanılmıştır. Bu döşeme taşlarla yapılan yolun altında kalan köylere yöre halkı tarafından   Döşeme’nin altında kalan köyler denmiş ve zaman içerisinde bugünkü ismi olan “Döşemealtı” ismine dönüşmüştür. Halen yöre halkı tarafından yaya yolu olarak kullanılmakta ve Döşeme Boğazı olarak bilinmektedir.
        Ekip liderimizden öğreniyoruz ki bu bölgede daha birçok han varmış. Kırkgöz Han, Evdir Han…
       Burası geçiş güzergâhı olduğuna göre hanlar diyarı olması normal elbette. Normal olmayan bakımsızlık…
       Sayın Döşemealtı Belediye Başkanı, Sayın Antalya Kültür Turizm Müdürlüğü, Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, Sayın Valiliğimiz, Sayın Kültür ve Turizm Bakanlığımız buraya bir el atmaya ne dersiniz. Bence kimse benim sorumluluğunda değil, ne yapabiliriz demesin. Ve bence önce gelin ve bizim gibi “Han’a Vardım Yol Yok deyiniz.” Gerisinin geleceğinden eminim…
        Türkiye, toprak üstü ve toprak altında bulunan doğal zenginliklerinin yanında, kimisi toprak üstünde zamana meydan okuyan, kimisi de meydan okuyamayan toprak altıında kalmak zorunda kalan kültür zenginliklerimiz açısından çok zengin.
         Bu zenginlikleri insanlığa kazandırmak bence güzel. Asıl güzel olan da bu zenginliklerin sağlayacağı gelir. Emin olun sahip çıkılmış tarih, kaliteli turizm demektir... Bu da kaliteli para demek….
         Akademisyen, gazeteci, Sivil Toplum Kuruluşu, Belediye Başkanı, Öğrenci, velhasıl kelam, çok farklı meslek gruplarından oluşan, sayısı değişse de hedefleri hiç değişmeyen Keşif Ekibi iyi ki varsın… 

Kaynak: http://www.antalyakulturturizm.gov.tr/dosya/1-246461/h/65-dundenbuguneantalya-1cilt-dosemealti.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder