Bir Antalya sabahında, coşkulu bir grupla
yolculuk hazırlığı yapılırken, gücünüz takâtiniz ve keşfetmenin heyecanı erken kaybedilmesin
diye kahvaltıyla başlamak en güzeli. İnci
Börek Salonu’nda nefis demlenmiş çay eşliğinde, serpme kıymalı ya da
peynirli veya da patatesli börekler bence on numara…
Sonrasında hoş sohbetler eşliğinde
çıkılan keşfin varılacağı nokta elbette önemli. Belki çok uzağa değil, ama el değmemiş bir yöreye ulaşılacağı ekibin
önceki ziyaretlerinden kesin. Keşif Ekibi bu kez yönünü Döşemealtı’na çevirmiş
bir kere…
Sıcak asfaltlar ile donatılmış
Döşemealtı İlçesi’nin değişmiş çehresine şahit olmak, keyif verici. Yeşillenmiş,
güzelleşmiş, estetik kazanmış sokaklarından geçip keşif adresine doğru yol
alırken, sıcak asfaltın hiç bitmeden devam etmesi sevindiriciydi. Ancak bu
sevinç bir noktaya kadar sürdü.
Şehrin yerleşim alanlarının dışına doğru
çıkıldıkça, patika bir yolda bulduk kendimizi. İçinde bulunduğumuz araç sağa
sola, öne arkaya yolun çukurluklarından dolayı sallanmaya başlamıştı. İyice
daralan patika, artık aracımıza gelme diyordu. İndik, ve tabanvaylarımız üzerinde
yola koyulduk.
Tabii bu arada Antalya’nın nemsiz ender
günlerinden birindeydik ve berrak güneş ışınları bizleri ısıtıp terletmeye başlamıştı.
Sonra uzakta taş yığınlarının toprak üzerinde dikildiğini gördük. Ekip lideri o
gördüğünüz taş yığını SELÇUKLULARDAN kalma bir HAN dedi. O anda düşünce
ırmaklarımdan “HAN’A
VARDIM YOL YOK” sözlerinin aktığını hissettim. Bu durum bence
üzücüydü.
Bir Selçuklu Hanı içinde elektrik direği |
Bu sırada “Buraya gelme sebebimiz de bu değil miydi? Yeni yerleri keşfetmenin
yanında, bakımsızlıklarına çare olmaya vesile olmayacak mıydık?”
Yıkılmış duvarlar üzerindeki bazı izleri
incelemeye çalıştık, kendimizce. Ancak, tarihin ve dolayısıyla insanoğlunun
ağır yüküne meydan okuyan, geri kalmış, aslında dört duvar olan burası,
bakımsız…
Han’ın ortasına elektrik direğinin
dikilmesi, yıkılan taşların yerinde olmayıp muhtemelen bir traktör römorkunda
taşınıp götürülmüş olması unutulmuşluğun ispatı. Sonra tarihi Antik Döşeme Yolu’nu
görebilmek için yol alıyoruz.
Gide gide yıkılmış bir binaya rastlıyoruz.
O da bakımsızlık içinde. Ve hatta
kapıdan içeriye girdiğimizde, aslında odalardan oluştuğunu anlıyoruz da
içerdeki mezbelelik görüntüsü üzüyor bizi. Ve hatta tarihi eser kaçakçısı mı
diyelim, hazine avcısı mı diyelim bilemiyorum, ama bana göre “tarih katillerinin” yaptıkları kazılara şahit oluyoruz.
Atalar
boşuna dememiş, bakarsan bağ olur bakmazsan da harabelik…
Sonra bir anda, intizamla dizilmiş ve hâlâ
tarihin karanlık geleceğine yelken açan “Döşeme Yola” geliyoruz. Bu yol ki boylu boyunca
vadinin içinde başka bir şehre götürüyor belli. Bugünkü tarzda adı modern olan
beton yığınlı bir şehre değil, tabii ki de antik bir şehre…
Bu bölgenin tarihine baktığımızda kim
bilir hangi krallar, askerler bu yoldan geçti diye düşünmeden edilemiyor. Bir
kaynakta bu yol hakkında şunlar yazıyor:
Antalya İli Döşemealtı İlçesi’ne bağlı Kovanlık Köyü’nün
2.5-3 km. kuzeydoğusunda, ovanın bitip Toros Dağları’nın ilk yükseltilerinin
başladığı, Roma Dönemine ait Romalılar
tarafından döşeme taşlarla yapılan 2.5-3 m genişliği olan bir yoldur. Antik Dönemde
yapılmış kalıntıların içinden geçerek Döşeme Boğazı adı verilen Boğazı aşarak
şimdiki Dağ Nahiyesi yakınlarına ulaşır. Antik Dönemlerde Pamfilya Bölgesi ile
Pisidia Bölgesini birbirine bağlayan yol olarak kullanılmıştır. Bu döşeme
taşlarla yapılan yolun altında kalan köylere yöre halkı tarafından Döşeme’nin
altında kalan köyler denmiş ve zaman içerisinde bugünkü ismi olan “Döşemealtı”
ismine dönüşmüştür. Halen yöre halkı tarafından yaya yolu olarak kullanılmakta
ve Döşeme Boğazı olarak bilinmektedir.
Ekip liderimizden öğreniyoruz ki bu bölgede daha
birçok han varmış. Kırkgöz Han, Evdir Han…
Burası geçiş güzergâhı olduğuna göre hanlar diyarı
olması normal elbette. Normal olmayan bakımsızlık…
Sayın Döşemealtı Belediye Başkanı, Sayın Antalya Kültür Turizm Müdürlüğü,
Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, Sayın Valiliğimiz, Sayın Kültür ve
Turizm Bakanlığımız buraya bir el atmaya ne dersiniz. Bence kimse benim
sorumluluğunda değil, ne yapabiliriz demesin. Ve bence önce gelin ve bizim gibi
“Han’a Vardım Yol Yok deyiniz.” Gerisinin geleceğinden eminim…
Türkiye, toprak üstü ve toprak altında bulunan doğal
zenginliklerinin yanında, kimisi toprak üstünde zamana meydan okuyan, kimisi de
meydan okuyamayan toprak altıında kalmak zorunda kalan kültür zenginliklerimiz açısından
çok zengin.
Bu zenginlikleri insanlığa kazandırmak bence güzel.
Asıl güzel olan da bu zenginliklerin sağlayacağı gelir. Emin olun sahip çıkılmış tarih, kaliteli turizm
demektir... Bu da kaliteli para demek….
Akademisyen,
gazeteci, Sivil Toplum Kuruluşu, Belediye Başkanı, Öğrenci, velhasıl kelam, çok
farklı meslek gruplarından oluşan, sayısı değişse de hedefleri hiç değişmeyen
Keşif Ekibi iyi ki varsın…
Kaynak: http://www.antalyakulturturizm.gov.tr/dosya/1-246461/h/65-dundenbuguneantalya-1cilt-dosemealti.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder