Saraybosna
turuna nereden mi başlayalım?
Tabiki Başçarşı’dan. Rehberlerin de benim de önerim öncelikle Milyatska Irmağı
boyunca yürümek. Irmağın her iki tarafında da Osmanlı döneminden kalan eserler
var.
Irmak
boyunca yürürken tarihin seyrini değiştiren bir yerle karışılacaksınız. Nehir
üzerindeki bir köprü üzerinde Sırp milliyetçisi bir genç, Avusturya Veliahdına
suikast düzenlemiş ve bu suikast Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olmuş.
Bu köprü günümüzde Latin Köprüsü adıyla anılıyor.
Latin Köprüsü |
Milyatska
Irmağı boyunca yürüdükten sonra ileride sağ tarafta, İnat Evi diye bir yer var.
Boşnaklar İnat Kuca diyorlar.
İnat Kuca |
Viyeçnitsa Kütüphanesi |
Tam
köşede yer alan bu bina zamanla kütüphane yapılmış ve Viyeçnitsa Kütüphanesi
adı verilmiş. Ancak Sırpların insan katliamı, bu kütüphanede kitap
katliamına dönüşmüş. Sırp Çetnikler tarafından yapılan saldırılar ile çıkan
yangında Bosna’nın hafızasının silindiği söyleniyor. Çünkü yaklaşık 2 milyon
eser yakılmış.
Kütüphanenin
köşesinden Osmanlı Döneminde kurulan Başçarşı’ya doğru giriş yapabilirsiniz.
Çarşı aynen Türkiye’de bulunan çarşılar gibi. Sokaklardan yürürken yabancılık
çekilmiyor. Türkiye’den geldiğiniz tahmin edilirse bilindiği kadarıyla Türkçe
hitap ediliyor.
Başçarşı Cami |
Başçarşı
civarında çok sayıda cami var. Bu camilerden birisi 1528 yılında yapılmış
Başçarşı Cami. Bir diğer adı ise Hacı Durak Cami. İlk yapılışında ahşap
kubbelere sahip olan cami, 1697 yılında bir yangın geçiriyor. Kubbe taş kubbe
olarak 1900’lerin ortasında yeniden yapılıyor.
Sebil |
Başçarşı
caminin hemen yakınında bir Sebil var. 1753 yılında Mehmet Paşa (Kukavica)
tarafından yaptırılmış. Tarihin içinden gelerek bizleri karşılıyor. Çarşıdaki
esnafların sattıkları ürünlerin birçoğunun Türkiye’den gitmiş. Bunu öğrencince
seviniyorum. “Karşılıklı iletişim ve etkileşimle gelecekteki engellere
birlikte meydan okumak kadar güzeli olamaz…”
Başçarşı
içinde dolaşırken çok fazla Türkçe tabela ile karşılaşıyorsunuz. Bizim gibi
soğuk bir dönemde, hele de lapa lapa kar yağışı altında geziniyorsanız, sıcacık
çay içecek çok fazla yer var.
Konu
yeme içme kısmına geldiyse ve Başçarşı civarında öneri ne denilirse, damak
tadımıza uygun seçeneğiniz çok fazla. Bizim tercihimiz Feratoviç oldu. Meşhur
Balkan köftesinin tadına bakmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Başçarşı
içinde dolaşmaya devam edelim. Örneğin Ferhadiye Caddesinde börekçisinden
bakırcısına kadar birçok alış veriş yerleri var. Lütfen bu çarşıyı
dolaşırken hemen sırtını dayadığı yamaçlardan Sırpların yaptıklarını unutmayın.
Kendinizi alışverişe kaptırırken yaşanan acılara ortak olmak biz Türklere,
Müslümanlara yakışanıdır.
Osmanlı
Kültüründe olmazsa olmazlardan bir diğeri Hanlardır. Morica Han’a mutlaka
uğrayınız. Handa şuan kafe ve hediyelik eşya satan işletmeler yer alıyor.
Gazi Hüsrev Bezistan |
Başçarşı’da
İstanbul Kapalıçarşı’nın minyatürü bir çarşı da mevcut. Gazi Hüsrev Bey
Bezistanı adını taşıyor. Farklı ürünler sunan, hediyelik satış yapan dükkanlar
var. Burasını tavsiye ederim.
Gazi
Hüsrev Bey ismi Başçarşı’da hafızanıza adeta kazınacak ve Saray Bosna’dan
ayrıldığınızda hiç aklınızdan çıkmayacak. Çünkü Gazi Hüsrev Bey Cami,
Medresesi, Bezistanı, Çeşmesi, Şadırvanı, Türbeleri ile tarihe meydan okumaya
devam ediyor. Ve en güzel tarafı da hala faal olması.
Gazi Hüsrev Cami |
Gazi
Hüsrev Bey Cami Saray Bosna’nın en önemli camilerinden birisi. Bosna Sancak
Beyliği yapan Gazi Hüsrev bey tarafından 1531 yılında yaptırılmış. Yapanın da
İran kökenli bir Osmanlı Mimarı olduğu tahmin ediliyor. Evliya Çelebinin
notlarında bu caminin gece gündüz dolu olduğu, vakıflar tarafından kışın soğuk
havalarda cemaat rahat abdest alsın diye büyük kazanlarda sular kaynatıldığı
yer alıyormuş. Hatta öğrendiğimiz kadarıyla o dönemler hamamından çıkan sıcak
suyun, caminin altından su kanallarından geçtiği, bunun da caminin ısınmasına
yardım ettiği şeklinde.
Gazi Hüsrev Cami Şadırvanı |
Mutlaka
Gazi Hüsrev Bey camisini geziniz. Biz camiyi görmek istediğimizde, görevli ile biraz
sohbet ettik. Cüzdanından çıkardığı bazı resimleri bize göstermeye başladı.
Babasının, dedesinin İstanbul’a nasıl gittiğini anlatmaya çalışıyordu. Daha
sonra çocuklarının resimlerini gösterdi. İsimlerinden bahsetti. Ve biz Türkleri
güzel yâd etti.
Biz
camiyi ziyaret ederken Medrese öğrencilerinin mezuniyet çalışması yaptıklarına
şahit olduk. Boşnakça ilahiler ve dualarla hazırlanan merasim sırasında Yüce
Allah’ın isminin zikredilmesi, Peygamber efendimizden şefaat beklenilmesini
duyunca ecdadımla tekrar tekrar gururlar yaşadım.
Cami avlusunda türbe |
Caminin
dış duvarında iki tane çeşme var. Günümüzde anlatılanlara göre sağ taraftaki
çeşmeden su içenin Bosna’dan evlendiği, sol taraftakinden içenin ise Saray
Bosna’da kaldığı söyleniyor. Rivayet bu…
Hemen
yanı başındaki medreseye giriniz ve Sırpların bombalarının isabet ettiği ve
sergilenen parçaları inceleyiniz, video odasındaki kısa filmi izleyiniz…
Saraybosna saat kulesi |
Cami
girişinin hemen yanında dimdik ayakta duran ancak ne zaman yapıldığı belli
olmayan ve Boşnakça “Sahat Kula”
denilen saat kulesi var. Bu kuleden ilk bahseden kişi ise yine Evliya Çelebi.
Ayrıca Gazi Hüsrev Bey Vakfının faaliyetlerine devam ettiğinin de altını çizmek
gerekiyor.
Bu
bölgeden bahsedilecek o kadar çok şey var ki… Bir diğeri Gazi Hüsrev Bey
Bedesteni’nin arkasında kalan Taşlıhan. Burası bir zamanlar içinde camisinin,
çeşmesinin, dükkanlarının bulunduğu bir hanmış. Tarihin getirdiği felaketler
neticesinde nihayet 1879 yılında yıkılmış. Şimdilerde sadece bir duvarı duruyor
ve kalıntılardan ibaret.
Top izi |
Başçarşı’nın
bitişine geldiğinizde sizi büyük bir katedral karşılıyor. Saraybosna Katedrali
ya da İsa’nın Yüce Kalbi de denilen bu yapının hemen yanında Srebzenica Müzesi
var. Bu müzeyi gezerseniz, Srebzenica’ya gidemezseniz de kendinizi onların
yerine koyarak acılarına ortak olabilirsiniz. Tabi bir de Katedralin önünde Saraybosna’nın
gülleri denilen havan toplarının izleri var. Bu izleri yakından tanık olarak
patlama sonucu ölen insanları ve çocukları aklınıza getiriniz.
Bir
sokak yan tarafta ise halk pazarı var ve bu pazar da maalesef bombalanmış. Bu
bölgede iki caddenin birleştiği yerde sonsuz ateş adı verilen bir anıt yer
alıyor. II.Dünya Savaşı döneminde Saraybosna’nın kurtuluşu için ölen insanların
anısına dikilmiş.
Sonsuz ateş |
Ve bloğun
son paragrafı olarak sözü TİKA’ya getirmek istiyorum. Aynen Üsküp’de olduğu
gibi, Kalkandelen’de olduğu gibi, Ohrid’de örneklerini gördüğümüz gibi, Murad Hüdavendigar’ın
Türbesine gösterilen hürmet gibi, Kırgızistan’da yapıldığı gibi bize ait ne
varsa Anadolu dışında, TİKA imza atmaya devam ediyor. Ecdad eserlerini ayağa
kaldırıyor. Başçarşı’da yakılmış, yıkılmış, harap edilmiş birçok yerin
onarılmasının TİKA tarafından yapıldığını anmadan geçmek olmaz.
Evet,
Devletimize TİKA gibi bir kurumu oluşturdukları için ve bizden kalanları ayağa
kaldırıp faal hala getirdikleri için tekrar tekrar teşekkürlerimi sunarım. TİKA
yetkilileri, desteğimiz ve dualarımız daha da fazlasının yapılması yönünde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder