Hemen belirtmeliyim
ki zeytine hiçbir benzerlik yok. İsmi, mağaranın girişinin üzerinde bulunan
zeytin ağaçlarından geliyor. Eğer giderseniz, mağaranın içine girer girmez
bugüne kadar kaçırdığınız muhteşemliğe sizler de hayıflanacaksınız.
Bu mağara için bilim
adamı Dr.Salih Ceylan “Alttan ve yanlardan geçirimsiz birimlerce kuşatılan
kireçtaşları içerisinde gelişen, hidrolojik olarak askıda kalmış fosil bir
mağaradır.” diyor. Salih Hoca’nın makalesinde yazdığına göre ortalama sıcaklık
23 °C, mutlak nem ise % 70.
Evet, mağara hakkında
bilgi veren görevliden öğrendiklerimizi sizlere aktarmaya çalışalım. Yıl
1997. Şimdiki mağaranın bulunduğu giriş taş ocağı için dinamitlenmeye
başlanıyor. Taş ocağı için uğraşan kişi birkaç metre ilerledikten sonra gördüğü
manzara karşısında çok şaşırıyor ve hemen yetkililere haber veriyor. Bu şekilde
mağaranın ilk keşfi gerçekleşmiş oluyor.
Yani bir çobanın
koyun, keçi otlatırken bulduğu rivayeti doğru değil. Görevli ilk günlerden beri
mağarada hizmet verdiği söylüyor. Ziyaret amacıyla ilk defa 2002 yılında açılan
bu mağara çok da bilinmiyor.
Mağara, Doğa Koruma
ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bağlı olup, şuan ilgilenen kurum Serik
Belediyesi. Mağaranın içerisine girmek ve bu doğal muhteşemliği görmek
isterseniz, 08:30-17:30 saatleri arasında ziyaret etmeniz gerekiyor. Mesaiyi
kaçırmanız durumunda görme şansınız yok.
Mağaranın içine
girerken telefon, fotoğraf makinesi ve benzeri cihazları içeri almıyorlar.
Girişte bırakmak zorundasınız. İçerde yüksek sesle konuşmamalısınız, gördüğümüz
güzelliklere temas etmemelisiniz. Flaş patlamasından, yüksek ses gürültüsünden
içerideki yapılar olumsuz etkileniyormuş. Görevli bu konuda çok titiz
davranıyor ve lütfen ziyaret edenleriniz de buna uyunuz. Bizlerden sonrasına da
bu güzelliğin aktarılmasını sağlayalım.
Bu yasakların sebebi
ise mağaranın hala oluşumunu devam ettirmesi. Gördüğünüz zaman adeta canlı bir
varlık olduğunu hissedeceksiniz. Ziyaretçilerin
verdiği zararlar gösterilince mutlaka kurallara uymanız gerektiğini
anlayacaksınız. Birisi oluşan bir yapıyı kırmış, bir diğerinin dokunduğu yer
kararmış. Tıpkı hassas bir insan tenine dokunduğunuzda kararması gibi…
Mağarada içeriye
doğru ilerledikçe muhteşem bir görüntü ile serinlik karşılıyor. Oluşan
sarkıtlardan sular damlıyor. Suyun varlığı nem ve serinlik demek. Sular tıpkı
bir pipet ucu gibi sarkıtların ucundan damlıyor. İnce sarkıtların içinde su
var. Mağara 3 bölüm ve 2 kattan oluşuyor. Katların yüksekliği oldukça derin.
İçerdeki oluşumların
yapısını kalsiyum karbonat oluşturuyormuş. Yani kireçtaşı. Haliyle de çok
kırılgan bir yapıya sahip oldukların özellikle ince kısımların dokunur dokunmaz
kırılma riski var. Mağaranın 14 milyon yıllık bir mağara olduğu bilgisi
verildi. Aynı zamanda her 10 yılda bir sarkıtlar 1 cm gelişebiliyormuş.
Sarkıtların
oluşturduğu bazı şekilleri yasaklanmadan önce çekilen bazı resimlerden
görebilirsiniz. Evlerde kornişlere bağlı perde şeklinden, kucağında çocuk
olan bir kadın şekline, sağanda omletten deve görüntüsüne, fil başına kadar
birçok şekli bizzat görme şansınız var. Peri bacaları da burada, tavana asılı
avize şekli de… Birkaç metre
ilerledikten sonra başınızı yukarı kaldırmanız göz kamaştırıcı güzelliği
kucaklamanıza neden olacak.
Bu arada nasıl
ulaşırım derseniz, mağaranın kapısına kadar kendi aracınızla gidebilirsiniz. Yetişkinlerin 5 TL, çocukların ise 2.5 TL vermeleri gerekiyor. 5 yaş
ve altındaki çocuklar ücretsiz.
Nasılsa ücretini
ödüyoruz diye lütfen hor davranmayınız. Bozulan hiçbir kısmın restore edilme
şansı yok, çünkü canlı bir mağara, oluşmaya devam ediyor.
Bu arada tanınırlık
arttıkça profesyonel işletmeciliğe ihtiyaç olacağı aşikar görünüyor. Daha fazla
bilgili rehber, hediyelik ve benzeri alış verişler için satış yeri ihtiyacını
birkaç öneri olarak sunabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder