Anadolu
Coğrafyası yaşanmış, gerçeklerden esinlenilmiş, yaşanmamış olmasına rağmen
insanların abartı meziyetleri üzerine betimlenmiş, benzeri şekilde duyumların
devleştirilmesi neticesinde efsaneleştirilmiş onlarca hikâyeye sahiptir. Bu hikâyeler
ya da daha da büyütülmesi ile olgunlaşmış efsaneler, ancak Anadolu’ya hakkıyla
kulak verilmesi durumunda ortaya çıkabiliyor.
Ahmet
Yeşiltepe Türklerin İzinde Programı”nda “Destanlar gerçeklerin
izdüşümüdür.” demişti. Türklerden çoook eski dönemler önce
de yaşam mücadelesinin devam ettiği, bir aydının da belirttiği gibi “Birçok medeniyetin battığı ve doğduğu bu
Coğrafya” çok büyük tecrübelere sahip.
İlmek ilmek dokur gibi karış karış gezilmesi gereken bu toprakların hikâyelerine,
efsanelerine de kulak vermek gerekiyor. Kim bilir belki de gerçeklerin
izdüşümüne şahit olursunuz.
Yaz aylarının en sıcak seyrettiği günlerde, Ege sahilleri boyunca yol
alırken, Balıkesir Akçay’da nefeslenmek istedik. Akçay, Edremit İlçesi’ne bağlı
bir yer. Geniş kordon boyunca cümbür cemaat dolaşıp deniz kokusunu teneffüs
ederken, turizm ile ilgili reklamlarda şahit olduğumuz ancak fazla da kulak
kabartmadığımız bir heykele rast geldik.
Elinde asası, kolunun altında
su testisi ve etrafında kazlarıyla sarı renkli bir heykel. Akçay’ı temsil eden
bu heykel de neyin nesi idi ve üstelik de bir kadını temsil ediyor. Yanı
başında duran bilgilendirme levhasını aşağıda görüyorsunuz.
Gelelim “Sarı Kız Efsanesine.
Sarıkız
ile ilgili efsanenin birkaç versiyonu kulaktan kulağa, dilden dile, sözden söze
aktarılmaya devam etmektedir. Bunlardan bir örneğini siz blog okuyucularıma
sunuyorum.
Sarıkız,
Çanakkale’ye bağlı Ayvacık’ın bir köyünde ailesi ile yaşamını sürdürürken,
henüz küçük yaşlarda iken annesi dünyaya gözlerini yummuştur. Bunun üzerine
babası bir gün Sarıkız’a “Biliyorsun
anneni çok severdim, burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor.
Buradan göçelim.” der ve kızı ile birlikte Kaz Dağları’nın eteğinde kurulmuş
Güre Köyü’nün yakınlarında bulunan Kavurmacılar Köyü’ne yerleşirler.
Yerleştikleri
Kavurmacılar Köyü’nde çobanlık yaparak geçimlerini sürdürürler. Bu sırada da
köyde çok sevilirler. Köyün gencinden yaşlısına herkes Sarıkız’ın babasına akıl
danışıp, görüşür alırlar. Köylüler babaya farklı anlamlar yüklemeye başlarlar
ve nihayet onun ermiş bir kişi olduğunu düşünürler.
Yaşam mücadelesi böyle sürüp giderken
aradan yıllar geçmiş, Sarıkız büyüyüp serpilmiş ve güzel bir kız olmuş. Babası
da yaşlanır. Babasının aklında hep hacca gitmek vardır. Bu amacına ulaşabilmek
için de namazında niyazında sürekli Allah’a dua eder, yakarır. Sarıkız da
babasının bu isteğini yerine getirebilmesi için onu teşvik eder. Babasına
büyüdüğünü, kendisine bakabileceğini, yaşı daha da ilerlemeden hacca gitmesi
gerektiğini sürekli söyler.
O
dönemlerde hacca gidip gelmek yay şekilde oluyor ve altı ay, belki de daha
fazla sürmektedir. Babası karar verir ve kızını komşusuna emanet ederek arzusunu
gerçekleştirmek üzere hacca gider.
Babası gittikten sonra Sarıkız tek başına
yaşamaya başlarlar. Köyün delikanlıları ise iyice güzelleşen Sarıkız’a talip
olurlar. Ancak Sarıkız kimseyle ilgilenmez, hiçbirisine yüz vermez. Köylü
gençler ise Sarıkız’a iftira atmaya başlarlar.
Kızın
babası hacdan gelmiş, ancak kimse yüzüne bile bakmamaktadır. Sarıkız’ı emanet
ettiği komşusuna bunun sebebini sorar. Ancak aldığı cevap ile baba yıkılır. SARIKIZ’IN KÖTÜ YOLA DÜŞTÜĞÜNÜ SÖYLER.
Baba günlerce düşünür, kendisini yer bitirir. Hac hayrını da yapamaz. Ayrıca
Köy'de yaşayabilmesi için de namusunu temizlemesi gerekmektedir. Lakin kızını
çok sevmektedir ve bunu başaramaz, kızının canına kıyamaz.
Bunun üzerine baba yanına aldığı birkaç
kazla birlikte kızını Kaz Dağı’nın zirvesine bırakır. Kızın burada yabani
hayvanlara yem olacağını düşünür.
Aradan
yıllar geçmiştir. Bayramiç tarafından gelen yolcular, dağda yollarını
kaybettiklerinde, zor duruma düştüklerinde kendilerine sarı bir kızın yardım
ettiğini söylemesinin yanında, bu kızın kazlarının olduğunu ifade ederler.
Söylenenler arasında bir gün kazların Bayramiç ovasına indiği, köylülerin
ürünlerine zarar verdiği, köylülerin Sarıkız’a bunu söylediklerinde onun
eteğine taşları doldurup bunlarla bir avlu oluşturduğu, kazların artık
aşağılara inmediği anlatılır.
Bu hikayeleri dinleyen baba, bahsedilen bu
kızın kendi kızı olabileceğini düşünür ve hemen dağın yolunu tutar. Zirveye
ulaştığında, taşlarla çevrili bir alanda kazların olduğunu görür. Sarıkız
babasını görünce çok sevinir. Babasına saygı da hürmet de kusur etmez.
Babası bir gün namaz kılmak için abdest
alacağını, kızının su getirmesini söyler. Sarıkız babasının eline su döker.
Babası ise suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız acele ile suyu denizden
aldığını ifade eder ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni suyu babasının
eline döker. Baba buz gibi tatlı su olduğunu tadınca kızının erdiğini anlar.
Bu
sırada siyah, kara bir bulut gökyüzünü kaplar. Ancak Sarıkız kaybolur. Baba ise
kızın sırrının ortaya çıkması nedeniyle kaybolduğuna inanır. Baba kızına
köylüler tarafından iftira edildiğini anlar ve beddua etmeye başlar. Sarıkız’ın
babası üzüntü içinde tepelerde dolaşmaya başlar ve bir gün ölür. Yörede yaşayan
halk Sarıkız’a ve babasına dağın yassı şekilli taşlarını üst üste koyarak mezar
yaparlar.
Sarıkız’ın mezarının olduğu yere Sarıkız
Tepe, babasının mezarının olduğu yere ise Baba Tepe ismi ile anılır.
Anlatılan bu efsanenin geçtiği yerlerden
Sarıkız Tepe’deki kaz avlusu diye bilinen duvar kalıntıları günümüzde hala
durmaktadır. Bu arada günümüzde Kavurmacılar Köyü’nde yaşayan kimse olmadığı
gibi muhtar, köy mührünü, yaşayan kimse kalmadığı için Kaymakamlığa teslim
etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir.
Bugün Kaz Dağları ve Baba Dağ ismi bu
efsaneden kaynaklanarak günümüze ulaşmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder